
+90 534 704 9744
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle aşırı derecede üzgünüm.
I am deeply sorry for the earthquake of 6th February, 2023.
I am a member of Association for Medical and Therapeutic Self-Determination (MeTZelf) and as a matter of ethics, I do not offer translations regarding psychiatric drugs and texts favoring psychiatric applications which also involve involuntary hospitalization, involuntary or forced drugging, ECT that is shown to cause brain damage and similar violences of basic human rights. Please visit Metzelf's website for more information (https://metzelf.nl/?lang=en) or simply click this sentence.
You can find the Turkish translation of In Memoriam page which kindly reminds us history. Special permission is taken from Metzelf for translation and publishing.
Anma
Psikiyatristlerin 1939-1948 yılları arasında öldürdüğü kişileri anma töreni
Bayanlar ve Baylar.
Bugün, 1938 ile 1948 yılları arasında dünya çapında farklı yerlerde psikiyatristler tarafından öldürülmüş olan insanları anıyoruz.
Hollanda’da bazılarımız elbette iç geçiriyor: Tekrar mı anma? Öldürülmüş her insan grubu anılmak zorunda mı? Cevap evettir çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Fakat bu grup, onun bizimle ne ilgisi var? Bazılarımız merak edecektir. Öldürülmüş kişilerin çoğu Alman’dı. Öldürenlerin çoğu Alman’dı.
Evet, öldürülmüş kişilerin çoğu Alman’dı, fakat Alman oldukları için öldürülmediler. Öldürüldüler, çünkü doktorlar tarafından belirlenen normlardan sapmışlardı: davranış, inanç, zekâ, sosyal beceriler, fiziksel mükemmellik ve finansal işlevsizlik normlarından. Yahudiler, Çingene olarak adlandırılan kişiler, koyu derili insanlar veya eşcinseller öldürüldüğü zaman bazı kişiler “Şanslıyım ki Yahudi, Çingene, koyu derili, eşcinsel değilim” veya benzeri şekilde düşünebildi. Fakat hiç kimse “Şanslıyım ki engelli değilim” diye düşünmedi, zira engellilik herkesin başına gelebilirdi. Keza katil psikiyatristlerin ideolojisi de Almanca konuşulan ülkelerin sınırlarında durmadı. Hepimiz toplu katliam programının potansiyel kurbanları olabilirdik. Bu nedenle bizler de bugün cinayetleri anıyoruz. Hatırlamamak, tekrar etmektir.
Bugün anmakta olduğumuz insanlar kimlerdi? Çoğunun adını bilmiyoruz. Kaç kişilerdi? 1922’de Amerika’ya göç etmiş olan, kendisi de Alman bir psikiyatrist olan Fredric Wertham’a göre, sadece Almanya’da en az 275000 kişi vardı. Tüm psikiyatri hastanelerinin boşaltılmış olması hariç olmak üzere Avusturya’da kaç kişinin öldürüldüğünü söyleyen bir kaynak bulamadım. Farklı bir kaynak, işgal edilmiş Fransa’da da kurumlarda 40000 kişinin psikiyatristler tarafından öldürüldüğünü belirtmektedir. Polonya’da kurumlarda bulunanlar işgal güçlerince vurularak öldürülmüştür. Belki toplam 400000, makul bir tahmin olabilir. Toplu katliamları nazilerce bir “hijyenik tedbir” olarak ele alınan Roma ve Sinti toplulukları (yanlışlıkla Çingene denmiştir) ve Yahudiler bu şemada bulunmamaktadır. Halihazırda dört veya sekiz kişinin eşzamanlı öldürülmesine “toplu katliam” diyoruz. 400000 gibi rakamlar, o günün doktorları tıbben gerekli gördüğü için hayatları çalınan kişilerden, insanlardan bahsetmekte olduğumuz gerçeğini örtbas edebilir. Bu kişileri bugün anıyoruz, çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Katilleri kimlerdi? İsimlerinin konuları biliniyor. Saygıdeğer bilim insanları ve doktorlar, üniversite profesörleri, psikiyatrik hastane müdürleri, erkekler ve kadınlardı. Özel hayatlarında kibar, sakin kişiler olarak tanınıyorlardı. En iyi niyetlere sahiptiler. Çoğu, bugün bile hırslı genç doktorların çalıştığı ders kitaplarında alıntılanan konular yayınlamıştı. Hatırlamamak, tekrar etmektir.
Cinayetlerle ilgili birkaç yanlış kanı mevcut ve bunlar sıklıkla inanmak istediklerimizi baz alıyor. Bu yanlış kanılardan birisi, psikiyatristlerin yaptıklarını isteksizce yaptığı, Hitler tarafından ceza tehdidi altında mecbur bırakıldığıdır. Bunun tersi doğrudur.
Psikiyatristler, Hitler’e sözde “ötanazi program”larını gerçekleştirmelerine izin vermesi için lobi faaliyeti yürüttü. 1934’te Almanya’da 400000 erkek, kadın ve çocuğun bazen sadece en abes koşullar nedeniyle istemleri dışı kısır kılındığı psikiyatristlerin kısırlaştırma programlarının, mantıksal bir sonucuydu. Kısırlaştırma 1939’da durdu. Bu, kitlesel kısırlaştırmadan kitlesel katliama giden küçük bir adımdı sadece. Yeri gelmişken, kısırlaştırma programının en üst düzeyindeki doktorun, Ernst Rüdin’in faaliyetleri Amerika’daki Rockeffeler Vakfı tarafından desteklenmiştir, nazilerce değil. Kısırlaştırılmış insanların çoğu sonradan öldürüldü.
Fikrin özellikle İngiltere ve Amerika’da çoktan mevcut olmasına rağmen, toplu katliam programı 1920’de Leipzig, Almanya’da yazılmış bilimsel bir kitapta tasarlandı. Yazarlar, her ikisi de profesör olan avukat Karl Binding ve psikiyatrist Alfred Hoche idi. Binding ve Hoche, insan ırkının, kendisinden sapma gösteren anormal insanlardan arındırılması gerektiğini iddia etti. Tüm sapma formları, genler yoluyla sonraki nesillere aktarılabilir olarak varsayıldı. Binding ve Hoche, ara sıra sapma göstermeyen bir insanın da kazayla prosedüre dahil olabileceğini kabul ettilerse de içinde sapma gösteren kişilerin olmadığı bir toplumun faydası gözetilerek, riski haklı gösterme ihtiyacı hissettiler.
Binding ve Hoche’nin teklifi Almanya’nın hem içinde hem dışında “ojeni” destekleyicileri arasında son derece popüler hale geldi. Profesörler ve Berlin, Heidelberg, Bonn ve Würzburg tıp fakültelerinin bölüm başkanları, parlamenterleri ve yargıçları ikna etmek üzere toplantılar düzenledi. Amerika Psikiyatri Derneği, istem dışı kısırlaştırmaların 1970’e kadar sürdüğü Amerika’da programı benimsemeyi teklif etti. İngiliz “Ojeni Derneği”, Alman toplu katliamından önce kuruldu. Lehte raporlar İsviçre’de ve diğer Avrupa ülkelerinde de yayınlandı. Binding ve Hoche’nin kitaplarını yazdıkları sırada henüz Adolph Hitler’den haberleri yoktu. Aksine, gününün psikiyatrisinde moda olan inançlardan güçlü biçimde etkilenecek olan Hitler’di.
Psikiyatristleri katılmaya zorlamadılar. Çok az sayıda olsa da bunları reddettiği bilinen doktorlar mevcuttur. Program aleyhine topluma açık şekilde konuşmadıkları takdirde naziler veya diğer doktorlar tarafından rahatsız edilmediler.
İkinci bir yanlış kanı katillerin istisna, tıbbi canilerin bir istisnası olduğu ve suçlarının, nadiren veya aşırı bağnazlıkla meydana gelmiş olduğudur. Bu mümkün değildir. Öldürülmüş her insan için her çeşit formalite, kayıt ve anketler dört kopya halinde tamamlanmıştır: bu kurul ve diğer kurul, bu karar ve diğer karar, burada lastik mühürle verilen onay ve şurada imza. Öldürülen hiçbir kimse tesadüfen öldürülmedi. Seçme sürecinin yanlış yola saptırılmasına karşı koruma amacıyla psikiyatristlerin, kendi enstitülerinin sakinleri hakkında karar vermesine izin verilmedi. Bugün bu ülkede, bu ilke hâlâ geçerli. Buna kişinin “kendi terapisti olmayan” “bağımsız terapist” diyoruz.
Toplu katliamlar ideoloji bazlıydı; “ojeni” ideolojisi. Doktorlar, yapmakta olduklarının doğru olduğuna inandı. 1941’de, Hadamar adlı psikiyatri hastanesinde personel, 10000. (On bininci) kurbanlarının ölümünü kutlamak üzere bir araya geldi. Çıplak bedeni, ölü yakma fırınına çok resmi bir şekilde sokuldu. Müzik ve bir psikiyatristin yürüttüğü, sahte bir dini bir ritüel vardı ve ekibin her üyesi hatıra olarak birer şişe bira aldı.
Üçüncü yanlış kanı, çoğu psikiyatristin kendisinin konuyu bilmediği veya katılım sağlamadığıdır. Aslında, sadece ünlü psikiyatristler çabaya katılmaya davet edildi. Toplu katliam programının mimarları, seçkin psikiyatristlerdi. Katliam için adayların seçimi, bu komitelerde görev yapan yüzlerce değilse eğer, yirmi psikiyatristçe yapıldı. Cinayetler, fiziksel olarak psikiyatristlerce işlendi. Yalnızca kapatılmış kişilerin toplu katliamında kullanılmak üzere beş en önemli psikiyatri hastanesinde ve eski bir hapishanede gaz odalarının ve krematoryumun inşasını psikiyatristler tasarladı ve ilgili emirleri verdi. Psikiyatristlerin kendileri gaz vanalarını açtı, ki bu esnada diğer psikiyatristler gaz odasının bir kenarındaki pencere aracılığıyla havasızlıktan boğulan kişileri gözledi. Gaz odası bulunmayan enstitülerin psikiyatristleri, istekle kendi sakinlerini diğer, gaz odaları bulunan enstitülere nakletme iş birliğini gösterdi. Veya kendi sakinlerini psikotropik ilaçlarla ya enjeksiyon yoluyla ya da bunları yiyeceklerine karıştırmak suretiyle öldürdü. Diğer sakinler, sözüm ona bilimsel diyetlerle kasti olarak ölünceye dek aç bırakıldı. Özellikle binlerce çocuk, psikoaktif ilaçlar ve açlık yoluyla öldürüldü.
Dördüncü yanlış kanı toplu katliamların, kurbanların farz edilen acısına karşı sempati duyularak işlendiğidir. Bu iddia, sonradan bazı toplu katliamlar aleyhine açılmış birkaç davada başarılı oldu. Cinayetlerin insanlıktan uzak olmasından bağımsız olarak, sakinlerin ölme isteğinde bulunmamasından bağımsız olarak, yalnızca ağır hasta veya engelli kişilerin öldürüldüğü doğru değildir. Kriterler sürekli olarak genişletildi ve aşağıdaki kişileri içerdi: kusurlu kulağı olan çocuklar, yatağını ıslatan çocuklar, eskisi kadar fit olmayan yaşlılar, kör ve sağır kişiler, ara sıra sara nöbetleri geçiren kişiler, görevleri sırasında bir uzvunu kaybetmiş birinci Dünya savaşı gazileri ve “şizofrenik” adı verilen, gösterilebilir bir bozukluğu olmayan kişiler. Bazı kişilerin hiçbir bozukluğu yoktu ama yetişkinlerse, evsizlik, işsizlik veya basit suçlar nedeniyle hapsedildiler. Bazı kişiler için, katledilmelerinin ardından serbest bırakılmalarına dair bir mahkeme emrine ulaşıldı. Toplu katledilen çocuklardan bazıları evdeki sorunlar nedeniyle hapsedildi.
Toplu katliamlara bağlı olarak enstitülerdeki nüfus azalmaya başladığında, ki bu durum psikiyatristlerin işlerini tehdit ediyordu, psikiyatristler aileleri evlerinde ziyaret ederek Büyükanne veya Büyükbabayı uzman bakımının olacağı bir enstitüye göndermeye onları ikna ettiler. Çocuklarını kuruma göndermeye isteksiz olan ebeveynlerine çocukları için bakımı reddetmeye devam etmeleri halinde çocuklarının vesayetini kaybedecekleri tehdidini yaptılar. Bu bakım, cinayetti.
Psikiyatristlerin amaçlarının tamamen medikal olduğu konusunda anlaşmazlık vardır. Kitaplarında, makale, konuşma ve yazılarında tekrarlı bir şekilde toplu katliamın ekonomik faydalarına vurgu yaptılar. Ulus, üretken olmayan kişilerin bakımı maliyetinden kurtulacaktı. Katledilen insanlar arkalarında eşyalarını, evlerini, giysilerini ve kap kacaklarını bırakacaktı. Bedenlerin kendilerinin ekonomik değeri vardı. Altın dişler toplandı. Yağdan sabun üretilebildi, deriden çantalar, saçtan örtü ve elbette beyinler, meslektaş psikiyatristler tarafından bilimsel araştırma için şiddetle arzu edildi. Hasılat, Berlin’de bulunan Merkezi Saymanlık Bürosu tarafından takip edildi. Hatırlatmak istiyorum, bunlar psikiyatri hastaneleriydi. İmha kampları 1941’e kadar boşaltılmadı. Benim kişisel olarak psikiyatristlerin ekonomik faydalara bağlı bir motivasyonu olmadığını fakat bu argümanı propaganda amaçlarına yönelik kullandığına aklım yatıyor.
1941’de bazı psikiyatristler kendi psikiyatri hastanelerinden konsantrasyon ve imha kamplarında çalışmak üzere nakledildi. Bu psikiyatristlerden birisinin mahkemesi sırasında kendisine “Psikiyatri hastalarını seçmekten sıradan insanları seçmeye nasıl vardın?” sorusu soruldu. Belli ki, savcı, dava edilenin anladığı şeyi anlamamıştı. “Bir fark yok” cevabını verdi. Psikiyatri hastaları, kalan hepimiz gibi insandır.
Beşinci yanlış kanı, psikiyatrik cinayetlerin 1941’de durduğudur. 1941’de Hitler, toplu katliam programının müdürü Karl Brandt ile görüştü. Tam olarak ne konuşulduğu yazılmadı. Danıştığım kaynaklar, Hitler’in program iznini tamamen geri çektiği ya da yalnızca Brandt’nin bunu idare etmesini rica ettiği konusunda ikiye ayrıldı. Kaynaklar, Hitler’in bu ricayı yapma sebebi hakkında eşit olarak bölündü. Bazıları Hitler’in, toplumun, özellikle rahiplerin, krematoryumu olan enstitülere komşu olanların ve karşı görüşte olan psikiyatristlerin baskısına boyun eğdiğini öne sürdü. Diğerleri Hitler’in, askeri birliklerinin maneviyatına dair endişelendiğini doğru varsaydı. Evlerini ziyaret için dönen askerler küçük kız kardeşlerinin veya büyükannelerinin gizemli şekilde kaybolduğunu keşfetti ya da yaralı iseler, kendilerinin toplu katliam programı için aday olabileceklerinden endişelendi. Üçüncü bir olasılık, Hitler’in gaz odalarına yönelik farklı bir istihdam tasarlamayı istediğidir. 1941’de boşaltıldılar, doğuya nakledildiler ve konsantrasyon-imha kamplarında yeniden tesis edildiler. Doktorlar ve hemşireler ekipleri, emirleri altındaki imha kampları komutanlarını eğitmek üzere ekipmanla birlikte seyahat etti.
Fakat psikiyatrikleştirilmiş insanların toplu katliamı 1941’de ve sonrasında da, gaz odaları olmaksızın da devam etti. Psikiyatrik ilaçlar ve kasti açlık halihazırda geniş çapta kullanılıyordu ve 1941’den sonra toplu katliamın ana aracı haline geldi. Bu toplu katliamların artık hükümet tarafından tasdik edilmemesi nedeniyle ve artık bürokraside pek fazla yer almamaları nedeniyle, “hiddetli ötanazi” olarak adlandırıldılar. Pek çok tarihçi, 1941’den sonra önceki iki yıla nazaran daha bile fazla acezenin toplu katliamının yapıldığı fikrine katılıyor. 1945’te Amerikan askerleri Eglfing-Haar adı verilen bir psikiyatri hastanesini silah zoruyla boşaltarak 20 çocuğu kurtardı. Belki bu 20 çocuktan bazıları bugün hâlâ hayattadır.
Pek çok konsantrasyon-imha kampının ismini biliyoruz çünkü içlerinde öldürülmüş kişileri anıyoruz. Psikiyatristlerin psikiyatri mahpusları için yarattığı araçlar olmadan, imha kamplarının tarihi bu şekilde gerçekleşmezdi. Psikiyatri hastanelerinde öldürülmüş insanları anmamızın tam zamanı çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Toplu katliamları yapan binlerce psikiyatriste ve diğerlerine ne oldu? Toplu katliam programının müdürü Karl Brandt’nin ve asistanı Paul Nitsche’nin de aralarında bulunduğu birkaçı Nurember’de infaz edildi. Programda üst konumda bulunan birçok diğer memur, intihar ederek adaletten kaçtı. Gaz odaları müfettişi Werner Heyde, kimliği meslektaşlarınca bilinmesine rağmen on iki yıl boyunca takma bir adla yaşadı ve çalıştı. Fark edildikten sonra, o da intihar etti. En az 300 kişinin katli için emir vermiş Valentin Falthauser gibi bazı psikiyatristler görece kısa hapishane dönemleri geçirdi. Bilinen kurbanı başına 3½ günden biraz fazla olacak şekilde üç yıla mahkum edildi. Bir diğer psikiyatrist Hermann Pfannmüller, yetişkinler ayrı tutularak yaşları bir ila beş arasında değişen 120 çocuğu sözüm ona doğal yöntemle, yani kasti olarak ölünceye kadar aç bırakarak öldürmesine karşılık öldürdüğü çocuk başına sadece 6 güne mahkum edildi. İntihar etmeyen psikiyatristlerin çoğu beraat etti; doğrusu istenirse yargılandılar ve Avrupa’da veya Amerika Birleşik Devletleri’nde olacak şekilde kariyerlerine devam ettiler. Diğer faaliyetlerine ek olarak yeni kuşak psikiyatristleri de yetiştirdiler. Toplu katliam programının en önde gelen psikiyatristlerinden Werner Villinger, davet edilmesine cevaben 1950’de Batı Almanya hükumeti tarafından teşrif edildi; Amerika Birleşik Devletleri’nde çocuklar ve gençler hakkında Beyaz Saray konferansına katıldı. Başka bir toplu katliamcı olan psikiyatrist Fredrich Maurz, 1948’de Dünya Zihinsel Sağlık Federasyonu’nun kurulmasında yer aldı. Bu bilgiyi kendi web sitelerinde görmezsiniz. 1980’de, Amerikalı bir yazar toplu katliamlarda yer almış yirmi doktorla röportaj yaptı. Bunu yapabildi, çünkü özgürce yaşıyor ve çalışıyorlardı. Ayrıca, müdahil olmuş diğer kişiler, hemşireler, asistanlar, yöneticiler, öğrenciler, eczacılar, mimarlar, tesisatçılar ve gaz tedarikçileri de cezasız kaldı.
Nuremberg mahkemesine katılanlardan birisi, Amerika Birleşik Devletleri’nden bir psikiyatrist olan Leo Alexander idi. Savcıları istemsiz kısırlaştırma programını suç olarak görmemeye razı eden kendisiydi; çünkü istemsiz kısırlaştırmalar ABD’de de yürütülmekteydi. Nuremberg mahkemesinden sonra getirilen davalarda, Alman yargıçlar hafif cezalar veya mahkumiyete yol açacak şekilde psikiyatrik toplu katliam programına sempati duydu. Alman adalet sisteminin toplu katliam programında aslen yer aldığını unutmamamız gerekiyor.
Bu konuşmayı hazırlarken, toplu katillerce hazırlanan yayınların bu ülkede halen okunup okunamadığını merak ettim. Amsterdam’da bulunan iki üniversitedeki kütüphane kataloglarına baktım. Ve evet. Nuremberg’de infaz edilmiş olan toplu katliam programının başkanı Karl Brandt’a pek çok hit var. Evet, sadece doğru Karl Brandt’la ilgili atıfları dikkate aldım çünkü hakikaten bu isimle çok sayıda yazar var. Paul Nitsche, ki o da infaz edildi, 5 hit. Küçük çocuk işkencecisi Pfanmüller tarafından yazılan tez de mevcuttu. Sonnenstein hastanesinde, küçük pencereden ölümleri izleyerek gaz odasını denetleyen Berlin profesörü Max de Crini(s), 6 hit. Uzman çocuk katili Werner Catel, çok sayıda hit. Yönetici olan toplu katil Bertold Kihn, çok sayıda hit. Daha önce bahsettiğim Villinger’e ait, nazi rejiminin sonlanmasından on üç yıl sonrasından, 1958’den kalan bir yayın. Ve yazdığım hemen hemen tüm isimler için atıfları aramaya devam ettim. Toplu katliamlar için zemin oluşturan Binding ve Hoche’nin kitabı da mevcuttu. Psikiyatrik toplu katliam katillerinin kim bilir kaç yayını ülkemizde, ülkenizde genç stajyer doktorlarca çalışıldı.
Hitler’in yazdığı Kavgam kitabı da mevcut. Cezalandırmayı savunmuyorum. Fakat, Hitler’le psikiyatrik toplu katliamlar arasındaki fark, ülkedeki her çocuğun, Hitler’in bir toplu katliam katili olduğunu bilmesidir. Hitler’e ilham vermiş psikiyatrik toplu katliam katillerinin isimleri bilinmiyor. O yıllarda psikiyatri hastanelerinde gerçekleşen olaylarla ilgili kendimizi eğittiğimizi savunuyorum. Fransızca deyiş, l’histoire se répète. Tarih kendisini ancak biz ondan bir şey öğrenmezsek tekrar eder. Bu utanç verici hikâyeyi öğrenmek için, kurbanları anmak zorundayız. Hatırlamamak, tekrar etmektir.
Bu katliamlar neden bu ülkede daha önce anılmadı? Neden gizli tutuldu? Bunun sebebi, bizlerin bile bugüne kadar psikiyatristlere, aramızdaki konumlarından sapan insanları uzaklaştırmaları için itibar etmemiz olabilir mi?
Bugünün psikiyatristleri toplu katliam yapmayı amaçlamıyor. Ama arada paralellikler var. Bugünlerde “insanlar” hakkında değil, toplum hakkında konuşuyoruz. Psikiyatristler hâlâ insanları vücut ve genlerden ibaret olarak görmek üzere eğitilmektedir. “Psike” hecesi ruh anlamına gelse de ruhun modern psikiyatride, nazi Almanya’sında sahip olduğu rolden daha fazla oynadığı hiçbir rol yok. Toplu katliam yerine artık toplu ilaçlama var. “Sakinleşmiş” ve “ölü” arasındaki sınır bir şekilde kaymış. Bu sözle, Nuremberg’deki psikiyatristlerden birisinin, bir kişinin sersemleşmesiyle ölü olması arasında fazla fark olmadığına dair ifadesini kastediyorum. Gösterilmeyen ve kanıtlanamayan tanılar bugün ölüm belgelerinde değil tıbbi dosyalarda bulunuyor. Çocukların ebeveynleri hâlâ psikiyatristler tarafından baskı görüyor. Pek çok enstitüye açılan kapılar kapatılmış kişiler içeride ve gazeteciler dışarıda kalacak şekilde her iki taraftan kilitli. Kitlelerin inanç ve uygulamalarına yenik düşmeyen karşıt görüşlü psikiyatristler hâlâ meslektaşları tarafından kötüleniyor ve istihdamları yadsınıyor.
Yalancı tıbbi (psödomedikal) jargon hâlâ psikiyatrinin bir parçası. O zamanlar şiddete “bakım”, cinayete “ötanazi”, ilaçlar nedeniyle ölüme “doğal ölüm”, kişiye “hasta” ve anlaşılmayana “şizofrenik” deniyordu. Şimdi, psikiyatristlere boyun eğmeyi ifade etmek üzere “uyum” ve “hastalığa içgörü” gibi terimler eklendi.
İlaçlar ve hükümet arasındaki simbiyotik ilişki her zamankinden daha güçlü; bu, hukuk ve bilim arasındaki, doktorla mahkemenin gücü arasındaki, kurala uyan bireyin özerkliğini bastıran formalite evliliği.
Baylar ve Bayanlar, seneye tekrar burada olmayı planlıyoruz çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Psikiyatristleri ve diğer doktorları, psikiyatri hemşirelerini ve diğer hemşireleri, profesörleri, öğretmenleri ve öğrencileri, kurumlarda insanların bakımına doğrudan veya dolaylı olarak katılan herkesi seneye bizimle birlikte anma için çağırıyoruz.
Politikacıları, hakimleri, avukatları, kamu hizmetlilerini, sağlık sigortacılarını, kurum ve üniversitelerin yönetim kurulu üyelerini ve hastalar adı verilen insanların kaderiyle ilgili kararların uygulanmasında doğrudan veya dolaylı olarak yer alan diğer herkesi gelmeleri seneye bizimle birlikte anmaları için çağırıyoruz; çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Tüm dinlerin liderlerini ve uygulayıcılarını, tüm felsefelerin taraftarlarını ve tüm mesleklerin vatandaşlarını gelmeleri ve seneye bizimle birlikte anmaları için çağırıyoruz, çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Hâlâ yürüyebilen, konuşabilen, düşünebilen, hissedebilen, hatırlayabilen ve bağımsızca yaşayabilen psikiyatrikleştirilmiş insanları gelmeleri ve seneye bizimle birlikte anmaları için çağırıyoruz, çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Hükumetlere, psikiyatri enstitülerinde toplu katliamla öldürülmüş insanların isimlerini yayınlamaları için çağrı yapıyoruz. Ve her bir isim için, öldürüldüğü sırada kaç yaşında olduğunu söyleyin, bize bu kişinin kaderi olmuş tanıyı söyleyin. Bize bu insanların bir çeşit zihinsel görüntüsünü oluşturma fırsatı verin ki, onların da bizler gibi insanlar olduğunu hatırlayabilelim; çünkü hatırlamamak, tekrar etmektir.
Bugün majör rahatsızlıkları, minör rahatsızlıkları olan, hiçbir rahatsızlığı olmayan, zamanlarının bilimsel değerlerinin kurbanları, insan ırkına mühendislik uygulayabileceğini düşünmüşlerin kurbanları olan, kendilerini, kendilerinin en iyi yararına olacak şekilde tedavi ettiklerini iddia eden psikiyatristlerin seçtiği ve öldürdüğü kurbanlar olan takribi 400000 erkek ve kadını, çocuğu ve yaşlıyı anmak için buradayız. Dilerim bu anma töreniyle dualarımız ruhlarına ulaşır.
Bayanlar ve Baylar, bu anma törenini bir dakikalık sessizlikle sonlandırıyoruz.
Association for Medical and Therapeutic Self-Determination katkılarıyla Öjenik Toplu Katliam Hakkında Uluslararası Anma Kurulu.
Kaynaklar:
A Sign for Cain, Fredric Wertham
Mass Murderers in White Coats, Lenny Lapon
The War Against Children, Peter Breggin
Nazi Doctors, Robert J. Lifton
Racial Hygiene, Medicine under the Nazis, Robert Proctor
Cleansing the Fatherland, Nazi Medicine and Racial Hygiene, Götz Aly et al;
Death and Deliverance, “Euthanasia” in Germany 1900-1945, Michael Burleigh
The Origins of Nazi Genocide, From Euthanasia to the Final Solution, Henry Friedlander
Hitler’s Willing Executioners, Daniel Jonah Goldhagen
A German child who was allowed to turn back from the gas chamber: 1940 – 1942, Elvira Manthey
Ethics in Nazi Germany, Nicosia & Huener, ed.
IBM and the Holocaust, Edwin Black
Tödliche Wissenschaft, Benno Müller-Hill
http://www.interlog.com/~mighty/essays/nurses.htm
http://www.holocaust-trc.org/hndcp.htm
http://www.gedenkstaettesteinhof.at/index.shtml?lang=en;style=small
http://www.psychiatrie-erfahrene.de/reading_english.htm
http://www.wfmh.com/http://www.pharmapolitics.com/
http://www.cbc.ca/witness/graymatter/
http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Holocaust/t4.html